Kadeş Haber

Prof. Dr. Veysel Ayhan değerlendirdi; İsrail’in İran saldırısı: Tel Aviv’in stratejik öncelikleri ve olası sonuçları – Birlik Haber Ajansı

Prof. Dr. Veysel Ayhan değerlendirdi; İsrail’in İran saldırısı: Tel Aviv’in stratejik öncelikleri ve olası sonuçları – Birlik Haber Ajansı
17 views
14 Haziran 2025 - 14:56

ANKARA-BHA

SESA Enstitisü Direktörü, Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Veysel Ayhan “İsrail’in İran Saldırısı: Tel Aviv’in Stratejik Öncelikleri ve Olası Sonuçları ” başlıklı yazısında şu ifadelere yer verdi:

“13 Haziran sabahı, İsrail Silahlı Kuvvetleri İran İslam Cumhuriyeti’ne karşı çok boyutlu ve yüksek yoğunluklu bir hava saldırısı düzenledi. Bu saldırı, ABD ile İran arasında Umman’da yapılması planlanan nükleer müzakerelerin altıncı turundan yalnızca birkaç gün önce ve Fransa ile Suudi Arabistan öncülüğünde toplanacak olan Filistin devletine ilişkin büyük bir BM konferansı öncesine denk geldi. Saldırı, İsrail’in bölgesel caydırıcılığını yeniden tesis etme ve İran’ın nükleer kapasitesini askeri yollarla sınırlandırma yönündeki uzun vadeli güvenlik doktrini çerçevesinde değerlendirilmelidir. İsrail kaynaklarına göre, 200’ün üzerinde savaş uçağının katıldığı operasyonda yaklaşık 100 hedefe 330’dan fazla hassas güdümlü mühimmat ile saldırı gerçekleştirilmiştir. Saldırı sonrası tüm uçakların güvenli bir şekilde geri döndüğü de ifade edilmiştir. Hedef alınan noktalar arasında Natanz Nükleer Zenginleştirme Tesisi, Şiraz’daki füze üretim merkezleri, askeri karargahlar ve Devrim Muhafızları Ordusu’na (DMO) ait kritik altyapılar yer almıştır. Bu saldırı, hem operasyonel ölçeği hem de hedef çeşitliliği açısından, İsrail’in bölgesel stratejik mimariyi yeniden şekillendirme niyetini ortaya koymaktadır.

İsrail’in resmi açıklamasına göre saldırı sonucunda İran Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Muhammed Bakıri, DMO Başkomutanı Tümgeneral Hüseyin Selami ve Hatem’ül Enbiya Merkez Karargah Komutanı Tümgeneral Gulamali Reşid gibi üst düzey askeri figürler etkisiz hale getirilmiştir. Ayrıca, İran’ın nükleer programında kritik roller üstlenen bilim insanları Muhammed Mehdi Tahrançi ve Feridun Abbasi’nin de öldürüldüğü duyurulmuştur. Bu durum, İsrail’in askeri hedefleme kapasitesinin yalnızca fiziksel altyapılarla sınırlı olmadığını, aynı zamanda stratejik aktörleri ve karar alma mekanizmalarını da doğrudan hedef alabildiğini göstermektedir.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu saldırı sonrasındaki yaptığı açıklamaları, İsrail’in bu operasyonu bir varoluşsal tehdit algısıyla gerçekleştirdiğini belirtmiştir. Netanyahu, İran’ın nükleer silah edinme çabalarının gelecek nesiller için kabul edilemez bir tehdit oluşturduğunu ve bu tehdidin derhal bertaraf edilmesi gerektiğini vurgulamıştı. Ayrıca İran’ın önümüzdeki altı yıl içinde 20.000 füze üretme hedefinin İsrail açısından stratejik alarm seviyesi anlamına geldiğini belirtmiştir. Bu söylem, klasik güvenlik anlayışından ziyade, önleyici (preventive) savunma doktrinine dayanan bir hareket tarzının benimsendiğini göstermektedir.

Diğer yandan, İran Cumhurbaşkanı Dr. Mesud Pezeşkiyan, saldırı sonrasında yaptığı ulusal sesleniş konuşmasında, İran İslam Cumhuriyeti’nin bu “vahşi saldırı” karşısında sessiz kalmayacağını ve meşru müdafaa hakkını uluslararası hukuk çerçevesinde kullanacağını dile getirmiştir. İran Devrim Muhafızları da dahil olmak üzere askeri ve siyasi elitlerin benzer açıklamalarda bulunmaları, rejim içi dayanışmayı pekiştirme ve halk nezdinde mobilizasyon sağlamanın ötesinde uzun dönemli çatışmaya yönelik toplumu hazırlamak da olabilir.

Söz konusu saldırılar, İran’ın 1980–1988 İran-Irak Savaşı’ndan bu yana kendi topraklarında karşılaştığı en kapsamlı askeri müdahale olarak değerlendirilmektedir. Bu durum, İran’ın uzun süredir sürdürdüğü “stratejik derinlik” doktrini çerçevesinde savaşları kendi sınırları dışında, özellikle vekil aktörler aracılığıyla yürütme stratejisinin artık sürdürülemez hale geldiğini ortaya koymaktadır. İran’ın iç güvenlik kapasitesindeki zayıflık, özellikle Mossad’ın ülke içinde sahip olduğu istihbarat kapasitesi ve operasyonel esnekliği ile bir kez daha gözler önüne serilmiştir. İran devletinin hem bilgi güvenliği hem de iç istihbarat kontrolünde ciddi açıklar verdiği söylenebilir.

Bu saldırı, İsrail’in Ortadoğu’yu güç yoluyla yeniden şekillendirme girişimlerinin bir devamı olarak değerlendirilebilir. Son yıllarda İsrail, İran ile sürdürdüğü gölge savaşı büyük ölçüde tırmandırmış; özellikle Hizbullah’a yönelik saldırılarda ve bölgesel suikast, bomba ve hava saldırılarında dikkat çekici bir artış olmuştur. Bu operasyonlarda İsrail, rakiplerinin haberleşme ve örgütsel ağlarına derinlemesine nüfuz edebildiğini ve askeri açıdan güçlü bir vuruş kapasitesine sahip olduğunu göstermiştir. Dahası, İsrail bu saldırılardan sonra ciddi bir misillemeyle karşılaşmamış, bu da Netanyahu ve İsrail Savunma Kuvvetleri’ni (IDF) daha da cesaretlendirmiştir.

İsrail’in Operasyonel Hedefleri ve Askeri Rasyonalite

İsrail’in saldırısının temel hedefleri dört başlık altında toplanabilir:

1. İran’ın Nükleer Programını Durdurmak ve Tasfiye Etmek: İsrail’in birincil hedefi, İran’ın nükleer silah elde etme kapasitesini ortadan kaldırmak veya ciddi şekilde zayıflatmaktır. Bu bağlamda Natanz Nükleer Zenginleştirme Tesisi’ne yönelik iki ayrı saldırı gerçekleştirilmiş, altyapıda önemli hasar meydana gelmiştir. Ayrıca İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı ile altı nükleer bilim insanının hedef alınması, İsrail’in nükleer programı yalnızca fiziki olarak olarak değil, aynı zamanda insan sermayesi bağlamında da etkisizleştirmeyi amaçladığını göstermektedir. Nükleer tesislerin hedef alınması, nükleer sızıntı riskine rağmen İsrail’in bu stratejik amacı uğruna büyük ölçekli insani kayıpları göze alabildiğini ortaya koymaktadır. Bu durum, caydırıcılık teorisi bağlamında İsrail’in “inandırıcı tehdit” kapasitesini maksimize etme niyetiyle açıklanabilir.

2. İran’ın Askeri Komuta Yapısına Darbe Vurmak: İkinci hedef, İran’ın askeri komuta ve kontrol zincirini hedef alarak operasyonel kapasitesini geçici de olsa devre dışı bırakmaktır. Aynı anda hem Devrim Muhafızları hem de klasik İran Ordusu komutanlarının etkisiz hale getirilmesi, İsrail’in koordineli ve yüksek istihbarat güdümlü bir saldırı yürüttüğünü ortaya koymaktadır. Komuta kademesinin hedef alınması, İran’da askeri emir-komuta zincirinde boşluklar yaratmakta ve kısa vadeli taktiksel üstünlük sağlamaktadır. Bu durum ayrıca İran’ın asimetrik savaş kapasitesini yöneten karar alıcıların zayıflatılmasına da yol amaçlamaktadır. Bu operasyonda ön plana çıkan bir diğer husus ise İsrail’in saatler içerisinde İran’daki üst düzey askeri komutanları doğrudan hedef alabilmesidir. Dolayısıyla İsrail kendisine yönelik askeri adımlar atacak yapıları ve liderleri hem askeri hem de istihbarati olarak hedef alabilme kapasitesine sahip olduğunu göstermiş oldu. İsrail aynı zaman Ekim 2024 saldırılarından sorumlu tuttuğu askeri komutanları da bu saldırılar ile hedef aldığını göstermiş oldu.

3. Füze Programını Zayıflatmak: İsrail’in üçüncü hedefi, İran’ın balistik füze programını doğrudan sekteye uğratmaktır. Özellikle Şiraz’da yer alan füze üretim tesislerinin vurulması, bu amacın açık bir göstergesidir. İran’ın Ekim 2024’te İsrail’e yaklaşık 200 balistik füze fırlatması ve bu saldırılarda hipersonik özellikli Fettah-2 füzelerinin kullanılması, İsrail açısından tehdit düzeyini maksimum seviyeye çıkarmıştır. Füze üretim tesislerinin vurulması, aynı zamanda gelecekteki olası caydırıcılığın asgari düzeye indirgenmesi yönünde stratejik bir müdahaledir. Dolayısıyla İsrail açısından nükleer zenginleştirme programının yanında füze sistemleri geliştirme tesisleri de artık temel hedefler arasında yer almaktaydı. Dolayısıyla 13 Haziran saldırıları sonrası İsrail yönetimi nükleer tesislerin yanında füze geliştirme programını da tehdir tanımlamaları arasında saymaktadır.

4. Rejim İçi Baskı Oluşturmak ve De-Stabilizasyon: Dördüncü stratejik hedef, İran rejimi üzerinde içsel bir baskı oluşturmak ve rejim içi çözülmeleri tetiklemektir. Mossad’ın İran içerisindeki operasyonel kabiliyeti, İsrail’in sadece konvansiyonel değil, aynı zamanda hibrit savaş stratejileri kullandığını da ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, rejim karşıtı iç muhalefet gruplarının güçlendirilmesi, psikolojik harp unsurlarının devreye sokulması ve rejimin içeriden zayıflatılması hedeflenmektedir. Bu strateji, rejim değişikliğine doğrudan bir müdahaleyi değil, fakat içsel çözülmeyi teşvik etmeyi amaçlamaktadır. İsrail saldırıları bir yandan rejimi kendi içerisinde reforma ve değişime zorlarken diğer yandan da rejim karşıtı muhalif güçleri güçlü bir motivasyon kazandırabilir.

Sonuç: Bölgesel Güvenlik Mimarisinde Yeni Bir Kırılma Noktası mı?

İsrail’in 13 Haziran’da İran’a yönelik gerçekleştirdiği saldırı, yalnızca iki devlet arasındaki gerilimin değil, aynı zamanda Ortadoğu’nun mevcut güvenlik mimarisinin dönüşümünde yaşanan kırılmanın en son ve belki de en ciddi örneklerinden biridir. Bu müdahale, klasik devletlerarası savaş paradigmasından ziyade, hibrit çatışmaların, vekâlet savaşlarının ve asimetrik tehdit algılarının şekillendirdiği post-Westphalian bir güvenlik ortamında değerlendirilmelidir.

İsrail Başbakanı Netanyahu ile İran Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan’ın açıklamaları birlikte değerlendirildiğinde, iki aktör arasında tansiyonun daha da artabileceği, çatışma sarmalının büyüyebileceği ve kontrollü çatışmalardan topyekûn bölgesel bir savaşa geçiş olasılığının bulunduğu söylenebilir. Bu bağlamda Orta Doğu’da geleneksel güvenlik anlayışlarının yerini asimetrik, hibrit ve çok katmanlı tehdit tanımlarının aldığı bir döneme girildiği anlaşılmaktadır. İsrail’in İran’a yönelik saldırısı sadece iki devlet arasında değil, bölgesel ve küresel aktörlerin güvenlik mimarilerini yeniden düşünmelerine neden olacak ölçekte bir kırılmaya işaret etmektedir. Nükleer silahsızlanma, bölgesel denge, vekalet savaşları ve devlet dışı aktörlerin rolü gibi kavramlar bu yeni dönemin belirleyici parametreleri olacaktır.

Öte yandan, bu saldırının zamanlaması, İran ile ABD arasında yürütülen nükleer müzakerelerin altıncı turuna denk gelmesi bakımından da çarpıcıdır. Bu durum, İsrail’in yalnızca askeri değil, aynı zamanda diplomatik sürece doğrudan müdahale ettiğini ve alternatif diplomatik çözüm yollarını sabote etmeyi göze aldığını ortaya koymaktadır. Bu anlamda, İsrail’in saldırısı, askeri bir eylem olmanın ötesinde jeopolitik bir beyan niteliği taşımaktadır: Tel Aviv yönetimi, kendi güvenlik çıkarlarını tehdit eden hiçbir bölgesel düzenlemeye —ister diplomatik ister askeri— rıza göstermeyeceğini açıkça ilan etmektedir.

İkinci olarak, bu saldırı İran’ın iç siyasal dengelerinde de ciddi kırılmalara yol açabilir. Askerî ve bilimsel elitin hedef alınması, Devrim Muhafızları’nın hiyerarşik bütünlüğünü zayıflatabilir; ancak aynı zamanda rejim içi dayanışmayı pekiştirme ve ulusal mobilizasyonu artırma riski de barındırmaktadır. İran’ın bu saldırıya vereceği tepki, yalnızca askeri değil, aynı zamanda siber, vekil güçler üzerinden saldırılar veya deniz ticaret hatlarına yönelik misillemeler şeklinde çok katmanlı olabilir. Bu da bölgesel çatışmanın derinleşmesini, hatta İsrail-Lübnan, İsrail-Suriye ya da Basra Körfezi ekseninde yeni cephelerin açılmasını gündeme getirebilir. Şimdilik İran’ın karşı cepheyi genişletmeyeceği öngörülmektedir.

Plajlar halkındır, ama sahipsiz değildir!

Plajlar halkındır, ama sahipsiz değildir!

Son olarak, İsrail’in bu müdahalesi, halihazırda zayıflayan çok taraflı diplomasi ve kurumsal çözüm mekanizmalarının daha da itibarsızlaşmasına neden olabilir. BM nezdinde planlanan Filistin devletine ilişkin konferansın bu bağlamda sekteye uğraması, uluslararası toplumun barış süreçlerine olan inancını daha da zedeleyecektir. Bu durum, sadece Ortadoğu için değil, Ukrayna-Rusya savaşından Tayvan krizine kadar genişleyen küresel güvenlik mimarisi için de olumsuz bir örnek teşkil etmektedir.

Sonuç olarak, İsrail’in İran’a yönelik saldırısı, kısa vadede askeri bir başarı olarak yorumlansa da, orta ve uzun vadede hem bölgesel istikrarsızlığı artırma hem de uluslararası hukuk ve normlar düzenine ciddi zararlar verme potansiyeline sahiptir. Bu gelişmeler, Ortadoğu’nun yeni bir çatışma eşiğine yaklaştığını göstermekte ve bölgesel ile küresel aktörlerin artık daha kararlı, kapsayıcı ve barışçıl çözüm ve demokratik değerleri içeren stratejileri geliştirmesini zorunlu kılmaktadır.

HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT
Yorum Yok

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.
Hava durumu
-
-
-
Nem Oranı: -
Basınç: -
Rüzgar Hızı: -
Rüzgar Yönü: -

casino sitelericasibom girişgrandpashabetgrandpashabetGrandpashabetGrandpashabetGrandpashabetGrandpashabethacklinkbakırköy escortbets10tuzla Escortjasminbetjojobetdeneme bonusu veren sitelerbetturkeyhttps://canlicasino.shorthandstories.com/https://canlicasino.shorthandstories.com/casibom girişcasibom günceldeneme bonusumeritking telegramcasibommarsbahis girişcasibomjojobetbetpaszbahisbetciointerbahisjojobetbetciopusulabetHoliganbet GirişgrandpashabetextrabetholiganbetimajbetmavibetextrabetBetwoonmarsbahisBetwoonsahabet girişsahabetGrandpashabetfree onlyfans contentGrandpashabetmadridbet girişmadridbettimebet güncel giriştimebetsonbahis güncel girişsonbahisromabetromabetromabetcoinbar güncel girişcoinbargallerbahispadişahbetportobetcasibom güncel girişolabahiscasibom giriştipobetkulisbetganobetGrandpashabetgrandpashabetdeneme bonusu veren kumar sitelericasibomultrabet girişkumar siteleriGrandpashabetpusulabetjojobetdeneme bonusu veren siteleronwin girişdeneme bonusudeneme bonusudeneme bonusubetgaranti güncel girişbetciointerbahisjojobetdeneme bonusucasibomcasibomganobetJojobetjojobetjasminbetdeneme bonusu veren sitelerdeneme bonusu veren siteler1xbetbetasuscasinopopbahis sitelerigrandpashabetgrandpashabetcasibomcasibom토토사이트Casibomcasibomkralbetmeritbetasyabahis